Bugün büyük bir ülke yarasından bahsetmek istiyorum. Yeni bir Devlet hastanesi haberi gördüm. Yani çalışıyoruz, yapıyoruz bilmem ne haberleri çok fazla bulunuyor. Bir randevu alacağımız zaman asla ve asla hemen randevu bulamıyoruz. Yetersiz geliyor. Bu özellikle benim kanayan yaram. İzmir de özel hastanelere servet harcadıktan sonra gerçekten bu ülkenin yarasının artık geçmesini istiyorum.
Hastalanıyoruz ve tedavimizi hızlı bir şekilde göremiyoruz. Özel hastaneye muayene parası 550 lira olmak üzere tek seferde verdim. Endoskopi ya da tomografi paralarının haddi hesabı bile yok. Bu nedenle şu devlet hastaneleri problemi kim geçiyorsa başa artık lütfen son bulsun. Büyük bir isyan içerisindeyim.
Her neyse. Psikiyatri randevusunu 2 hafta sonraya alabildiğim ve oturduğum yerde özel hastane namına bir şey bulunmadığı için iki hafta uyku problemi çekeceğim. Çünkü düzenli bir uyku düzenim yok sabaha kadar uyuyamıyorum. Genelde saat sabah saat on gibi yatıp, öğlen iki de kalkıyorum. Acayip şekilde sinirimi bozuyor bu durum. Çünkü günüme hiçbir şey sığdıramıyorum. İmdat yani. Tam olarak imdat. Duygu durumuma gelince mani ve depresif dönem şu an kendini çekti. Stabil bir ruh haline döndüm. Ayrıca oyun oynamaya başlamak bana aşırı iyi geldi. Elden Ring evreni mükemmel bir evren. Özellikle tanrıların hepsinin bir hikayesi olması vs. aşırı hoşuma gidiyor.
Devlet hastanesi yaramdan sonra bekleyeceğim için kendimi rahat tutmaya çalışacağım. Ayrıca uykum düzene girmiş bulunursa spora başlamak istiyorum. Bugün akşam saatlerinde kendimi baya yordum. Hatta fazlasıyla yordum. Ama uykunun u’su yok orası ayrı mesele ahahaha.
Neyse ki ruh halim normale döndü. Zaten bipolar hastalıkta iki uçlu duygudurum bozukluğu yaşarken sıkıntı yaşamış oluyorsunuz. Onun haricinde normal duygu durumunuz ile devam ediyorsunuz. Bir de hipomani dönemi var o da çok fazla zararı olmayan bir dönem. Mani döneminde çok fazla para harcadım. O nedenle de şu an sadece yazarlığa odaklanarak para biriktiriyorum. Çünkü yazın tatil yapmak istiyorum. Ama harcamış olduğum para miktarı zerre umurumda değil. Zaten harcamak için gitmiş olacaktım. Boşuna mı çalıştık…. Ama sevdiğim birtakım işleri kaybetmek elbette ki büyük yaralar açtı. O nedenle lütfen şu DEVLET HASTANESİ PROBLEMİNE EL ATILSIN!
Şimdi biraz oyun oynayıp zaman geçireceğim. Elden Ring ile kafa dağıtalım hahahah.
Hepinize bol bol rahat uyuduğunuz günler diliyorum! Lütfen kendinize çok iyi bakın!
Ne alaka diyeceksiniz fakat ben oyun oynamaya başladım. Bu nedenle öldürdüğüm her insanın oyunda bir adı bulunuyor. Bence çok trajikomik bir hikaye. Counter-Strike 2 çıkıyormuş kardeşim dedi. Hah hemen ona da başlayayım da her yer leş dolsun. Bu arada acemi becerisi olarak bence hiç de fena oynamıyorum. Çoğu insandan iyiyimdir….
Peki Counter-Strike haricinde nasılım? Arkadaşlarımdan büyük destek görüyorum. Her biri sürekli arayıp soruyor. Aslında Hatice harici kimseye söylemeyecektim ama Ece ile paylaşmak iyi geleceği için ona anlattım. Çünkü onun düşünceleri de benim hayatıma yön verecekti, bunu biliyorum. Neyse kısacası güzel destekler görüyorum. Gebermesini istediğim insanlar yok mu peki? Var. Bu konuda nefret kusmaya devam edeceğim. Buraya fazla yansıtmadan dolu dolu. O nedenle Counter-Strike 2 bence benim için hazırlanmış bir oyun.
Kardeşim sağ olsun beni asla yalnız bırakmıyor. O nedenle oyun vs. oynuyoruz süreli. Elden Ring mesela mükemmel bir oyun onun üzerinde de çalışmalarım sürüyor. Fakat tanrıların evrendeki biçimlerini aşırı beğendim. Mükemmel grafikler içeren bir oyun olmuş. Bir ara oyun yazarlığı da yapmıştım. Fakat sonra cidden şu oyun piyasasının hızına yetişmek çok zor o nedenle kendisi ile yollarımı ayırdım. Fakat tekrardan dönmek ister miyim? Evet.
Hayatımda acı dolu çok affedersiniz boktan olay yaşadım, fakat sanırım artık şunu biliyorum. Bu hayatı madem terk edemiyorum, madem sürekli elime yüzüme bulaştırıyorum yani madem bu boku beceremiyorum o zaman en iyi halimle yaşayayım şu hayatı. Sevgili vs. defterleri falan yalan dolan bu arada. O nedenle ilgi duyan olsa dahi ben ilgi duysam dahi, tek bildiğim şudur ‘’erkekler kapatılsın.’’ Bu cümleyi çok ergence buluyorum fakat hala ergence ama haklı bir cümle olduğuna karar verdim.
Yazdıklarımı okudum da laftan lafa mükemmel atlıyorum. Bu beynimin olağanüstü kusurlu çalışmasını ben yerim yaa. Counter-Strike ile benim hayat dersi….
Her neyse erkekle Counter oynarken de deli ediyor adamı. Bakın mesela şunu söyleyebilirim, evet genelde çoğu işte başarılı erkekler, fakat artık kadınlarında bir önü açılsın ya. Bu ataerkil toplum beni cidden deli ediyor. Erkeklerin egosu zaten beni apayrı deli ediyor. Genel olarak babam da dahil olmakla birlikte hiçbirine güvenmiyorum. Dost, baba, koca vs. ciddiyim aşırı derece de güvenmiyorum. Bunun nedeni ise çok basit belli. Beni hasta eden ruh hastaları yüzünden.
Neyse Counter-Strike 2 elime geçene kadar ben Witcher falan oynar kendimi bir şekilde oyalarım. Bir de kötülüğün tarihini doruklarına kadar anlatacak kitaplar bulmaya çalışıyorum. En kısa zamanda şu kötülüğün en dibine ulaşıp orayı yakıvereceğim. Cehennemde yansın şerefsizler.
Hahahaha hala deli gibi sinirliyim farkındayım fakat bu halde iken kardeşim sayesinde bir hobi edinmek beni mutlu etti. Hah bir de beraber oynayıp Discord üzerinden iletişim kurmamız bile beni genç hissettiriyor. Sağ olsun Serhat’ın kankası benim ise minik bebeğim Gökerkuş beni mutlu ediyor. Meze olduk Discord masalarına….
Öyle ya da böyle yaşamaya gayret gösteriyorum. Çalışma hayatına biraz ara verdim. Sağlık yine daha önemli hale geldi.
Neyse napıyormuşuz?
Söylenmedi hiiiççççç!!!
Benim oyun oynarken dinlediğim liste nasıl ama……..
Bu duruma geldiğim noktada, asla kimseyi rahatsız etmemek adına çok çabaladım. İyi ki de yapmışım bunu. Hiç bir zaman üzüntümü, hastalıklarımı yaşadığım kadarını yansıtmadım. İçimdeki fırtınalardan asla bahsetmedim ya da ne kadar acı çektiğimi her hastanenin izini her öldüğüm günü anlatmadım. Çünkü bunu yapmak en çok onlara zarar verirdi. Benimle beraber bir cehennemi yaşamasınlar istedim ve her epilepsi krizi sonrası bir bok olmamışcasına davrandım ya da ağladığım anlardan sonra hemen toparlamaya çalıştım. Bunu yaparken bir iki insandan utanmadım. Onların yanında kendim oldum. Bazen ise kalbimi fazlasıyla açtım.
O bir iki insandan biri zaten okuyor bu blogu biliyorum. Onun her iyiliği için teşekkür ederim. Teşekkür ederim sana. Sen daima iyilik dolu geldin. Çok sürtüşmelerimiz oldu, çok saçma tartışmalar yaşadık. Belki sana çok zarar verdim. Ama en doğru kararı defolup gitmek ile yaptığımı biliyorum. Çünkü evet birbirimizi üzdüğümüz çok an olsa bile ben bu hastalıklı yanımı sana yansıttım ve sana zarar vermemek de en doğrusu olabilirdi. Her saçmalıktan önce tanışsaydık bambaşka olurdu belki bilemem. Birbirimizin her kırgınlığı ya da saçma her kavgamız dünyadaki en normal kavga ve kırgınlıklar oldu benim için. Şu an bunu daha da iyi anlıyorum. O nedenle çekip gitmemin de doğru olduğunu çok iyi anlıyorum. Burdan Haticeye ulaşman bile benim için çok değerli oldu. Sanırım bu bipoların en yorgun zamanı da sana denk geldi. Her şey için teşekkürler, gerçekten teşekkürler. Tekrardan ve tekrardan.
Bir de canım Haticem bir kız kardeşim olsa o sen olurdun. O nedenle sana da çok teşekkürler benim canım bebeğim.
Hah bu durum haricinde ailem dediklerim haricinde de çocukluğumdan itibaren beni serviste otutturmamış olan acımasız insanlardan tut üzüyorsun dememe rağmen üzen, inandırıp giden, saçına ombre yaptırırken epilepsi atağı yaşadım diye arkadaşlığını bitiren, ilkokulda sebepsiz dışlayan, anneme bile mesaj atıp beni yerin dibine sokan, dışardan geç geldim diye çocuk yaşta eziyete maruz bırakan, sevgililik muhabbetimi 50 yaşındaki kadınlarla ağzına meze yapan 50 yaşındaki kadınlara, annemi sebepsiz yere benim yüzümden kıran, bir gece yarısı attığı iftiraları kabul etmeyip kardeşleri ile dedikodumu yapıp duyduğum halde kabul etmeyen ve 80 yaşındaki halinden utanmayan, yurt odasında beni dışlayıp ilk yurt maceramı cehenneme çeviren, sebepsiz sırf saçma sapan olan kıskançlık duygusu yüzünden beni her gece ağlatan, epilepsiyim diye bana veremli bakan, çalışırken kadınım diye bana asılan vs vs her yaştan her cinsten bana hayatı zehir eden tüm bu insanlara, sırf çocukluk travmalarım yüzünden ve gençlik acılarım yüzünden kin ve nefretle doluyum. Hepsinin belasını bulacağı günü bekliyorum. Ayrıntıları o kadar iğrenç ki bazılarının okurken mideniz bulanır. Burda bu aptal dünyada kendi gözlerimle görmek istiyorum acılarınızı. Daha o kadar var ki böyle iğrenç anılar, böyle eziyet dolu iğrenç anılar, umarım bunca yaşatılan travmanın acısı çıkar diye düşünüyorum ya da size bir bok olmaz. Hah bir de geçen 11 yaşında bana lojmanda en büyük eziyetleri yaşatıp çocuk halimle beni yerden yere vuran iki hemcinsimin yanyana geldiğini gördüm. Oturup konuşmuşlar. Eskileri yad etmişler. Umarım sırf saçma sapan çocuk muhabbetleri yüzünden beni ağlattığınız ve taşınınca bile buna devam ettiğiniz zamanları da konuşmuşsunuzdur. Hepiniz yüzünden sanırım en çok anneme ağladım ben. En çok annem üzüldü benim. En çok annem üzgün gördü beni. En çok annem üzüldü bunları yaşadım diye. En çok annem şahit oldu hepsine. Umarım bir gün görürüm saygı duyduğum her an sonrasında bile yaptığınız umursamazlıkların acısını.
Bu saydıklarımın çoğu beni yaşadığım yerde barındırmadı bu arada. Bu saydıklarım yüzünden taşınıyorumdur sürekli. Sürekli tehlike bekliyorum tetikteyim yine nerden vurulcam diye. Çocuk deyip geçmemek gerekiyor ya belki burdan anlarsınız. Belki burdan anlarsınız çocuk ya yapar tabi oldu bitti demenin saçmalığını. Ya da erkek ya yapar demenin saçmalığını. 20 yaşlarındaki hallerinizle bile insan denen saçmalıktan soğuttunuz beni. Ben bu dünyaya acı çekmeye geldiğimi düşündüm. Bunca nefret eyleminiz yüzünden vazgeçtim çoğu zaman. Yaşadığım nefreti, acıyı yansıtamıyorum bile. Hepsinden öte de kırgınım ben. Hepsinden öte kırgın gidiyordum. Hepinizden iğreniyorum.
Artık direkt bu kadar çok nefretimi kusmayacağım buraya. Ama bunları da yazıp bir nebze rahatlamak istedim. Hepsini yıllarca kendime anlattım, kafam asla susmadı. Böyle yara yapan doktor doktor gezdiren yüzlercesi var daha. Sizin kötü kalpliliğinizin sonucu olarak ben gidiyorum doktordan doktora, midemi bulandırıyorsunuz artık.
Her neyse biraz daha sakinim. Umarım bundan sonrası, bu günden sonrası iyi niyet adı verilen saçmalık serüvenim ile geçmez. Bundan sonrası nefretle geçse bile kabulum. En azından dinç tutuyor beni.
Olumlama denilen saçmalık altında birçok defter doldurdum. Bu yaşanılan onca şeye hepsini affediyorum va dedim saçma sapan. Çünkü o zaman daha iyi olacakmışım. Olumlama vs gitsin yoga salonlarına.
Kusuruma bakmayın bunca bağırdığım paragraf için okurlar.
Okuduğunuz için teşekkür ederim ve kendinize iyi bakın.
Yazmadığım günler içerisinde kendime zaman ayırıp bir şeyleri düşünmemeye çalıştım fakat bu durum çok zor biliyorsunuz. Bu nedenle aklıma gelmiş olanları dinledim. Şunu söylemek istiyorum ki iyi biri olmak bana asla bir şey kazandırmadı. Nefrete ve saçma birçok olaya bu zamana kadar olumlu tarafından bakmaya çalıştım. Evet belki bazen sesim yükseldi bazen karşımdakine kızdım. Fakat saçma mevzulara, sebepsiz kalp kıran meselelere gögüs germeye çalıştım. Bunların hepsi saçmalık. Ben onca kötü niyet ya da bencillik karşısında mantık aramak durumunda kendimi bırakmamalıydım. Bunu çocukluğumdan itibaren yaşadığım zorbalıklar için söylüyorum. Bir insan size sevgi ile geliyorsa, hayatınıza anlam katıyorsa, sizin için çabalıyor ve yanınızda koşulsuz duruyorsa çok afedersiniz sikik bir insan olmak yerine “İNSAN” olmalısınız. Aileleriniz bunu anlatmadıysa bunu başkasına acı çektirerek yaşayamazsınız. Çünkü terbiyesizsiniz.
Bunca terbiyesizliğe BUNCA ZAMANDIR sustum. Evet gerçekten sustum, çünkü o kadar çok iyi niyet denilen aptallığın kurbanı oldum ki, saçma bir İYİ NİYETLE saygı duymaya çalıştım. Daha toyken, daha bağıran ve kızan bir insandım. Fakat siz onca umarsızlığınıza verilen iyi niyet karşılığında hala aşağılık bir insan olabiliyorsanız ki oldunuz çoğunuz, umarım boktan olan kalp atışınızın bir şekilde kurbanı olursunuz.
Hayatta her şeyi adaletten bekliyoruz. Adaletin bir boka yaradığı yok. Üzen insanların mutlu olduğu, kalp kırınca arkasına bakmayan insanların gerçek kahkahalar attığı bu hayatta adalet yok. O nedenle bundan sonrasında kendim için şu sözü veriyorum. Hiç birinizi sevmiyorum hatta saygı duyduğum anlar için çok pişmanım. Siz bu hayat olgusundaki saçmalıklarınıza devam ederken, kalbim kinle dolu artık. Hemcinslerimden çektiğim zorbalık ya da sevdiğim saydığım her yaştan karşı cins için, bana zararı dokunmasına rağmen, acıttığını görmesine rağmen, yapmaya devam etmiş her insan için kinle nefretle doluyum ve hepsini oluruna bırakıyorum. Bunu yaparken büyük bir nefretle yapıyorum. Çünkü artık bu saygı denilen duygunun ezikliği altında kalarak kendime zarar vermek istemiyorum. Sikeyim saygıyı da sevgiyi de.
O nedenle bundan sonrası için gerekirse ” çok iyisin, sen masumsun ya da kalbin çok temiz ya da çok düşüncelisin, daha iyisini bulacaksın” laflarına inat pislik bir insan olmak için yaşayacağım. Çünkü bu iyi olarak sarf ettiğiniz her cümleden sonra hayatımı mahvettiniz. İyilik bir boka yaramıyor. İyi mi olacaksın, git çocuklara, doğaya, hayvanlara karşı iyi ol kızım. Annesi babası iyi yetiştirmemiş olan bombok insanlara iyi olmanın bir anlamı yok. Koşulsuz sevgi, saf sevgidir. Git bu saf sevgi için yaşa. Bu umarsız boktan insanları severek mutlu olamazsın.
Sanırım söze nasıl giriş yapacağımı bile bilmiyorum. Elimde saçma sapan iyi olduğumu anlatan iki fotograf kalmış. İkisi de anlarsınız vucuda takılmış şeyler. Mide yıkanmasının ardından yatışım gerçekleşti o nedenle hastanedeyim.
Fakat psikiyatri bölümünde değil, öncelikle iç hastalıkları bölümünde yatıyorum. Dün ki devrilme sonrası çıkan sesle foyam ortaya çıktı. Fakat beni burdan takip edip sonrasında Haticeye dahi ulaşmış olan insanlara, Haticeye ve elbette aileme büyük bir ayıp oldu. Belki iş sonlansaydı bu kadar ayıp olmazdı.
Her zaman anlattığım gibi gerçekten çok zorlanıyorum. Sonrasında psikiyatri ile görüşmelerim olacak ve durumun gidişatına göre hareket edeceğiz. Yazarak kendimi anlatmak istiyorum çünkü şu an çok kayıp hissediyorum.
Bu insanlarla oluşan bir durum değil. Belki etken olan çok oldu evet. Ama bu 19 yaşımda buldu beni. Daha bipolar ne demek onu bile bilmiyorduk. Ne yapacağımızı anlamıyorduk. Tek mutlu olduğum konu bu virüsü bulaştırmadığım insanların olması. Beni tanımayan birçok kişi şanslı bence. Çünkü ben mutluluk oyununu bile beceremiyorum artık. Artık hiçbir yerde huzur bulamıyorum.
Hastane odası ile birbirimize bakıyoruz. Ağlamam durmadı uyandığımdan beri. Genelde hayatta olduğum için ağlıyorum ama aileme baktıkça da utanma hissi oluşuyor.
Dün bir veda yazısı yazmıştım. Sildim onı çünkü beceriksizliklerden hoşlanmam.
Sonraki yazım ise kalsın bakar bakar belki doğru bir anlam çıkarırım.
Beni çoğunuz tanımıyorsunuz elbette. Ama bu tanımadığınız insan en çok ruhunuza dikkat etmenizi istiyor. Onu besleyin. Ben bu konuda zorlanıyorum çünkü benim ki çoktandır yaralarla dolu ama siz bu yaraları önleyebilir ya da çok yara yoksa kapatabilirsiniz.
Asla vazgeçme adlı blogum adına asla uymayan bir yer olmaya başladı. Büyük bir ironi bloguna dönüştü. Şimdi tekrardan dinleneceğim. Ruhunuza sağlık diliyorum. Bir Ruhsar şarkısı gibi.
Tegretol girişimi çokta etkili değil. Sessiz olmazsan girişim bir boka yaramaz. Mide yıkanması hassas bir mevzu herkes yapamaz. Hayattasın istediğin kadar küfret. Kalacağın iç hastalıkları yatışı ve gözlemine merhaba de. Çok şey yazıp rahatlamak istiyorum ama ne serum izin veriyor ne dw burnundaki halim yok.
Mani döneminin bitiş dönemini sanırım 3 gün önce yaptım fakat depresif dönem çat çat çat diye geldi üstüme. Bugün katlanılmaz noktadaydı. Sabah ağlayarak uyandım. Baya yarım saat kendime gelmeyi bekledim ve kahvaltı masasına oturdum. Kahvaltıda ne yedim hatırlamıyorum. Tek bildiğim iki uçlu duygudurum bozukluğu iki tane şeytani güce sahip.
Ne kadar bipolar dönemin mani döneminin daha korkunç olduğunu söylesem de, depresif dönem hayattan alıyor insanı bu da bir gerçek. Üzüntü mideme vurdu ve felaket mide ağrısı ile uyanıyorum. Bugün gün içerisinde iyi olduğumu hissettiğim tek bir an yaşamadım. Şu an bambaşka bir yerde de olsam bu cehennemden kurtulamayacağımı biliyorum. Biraz isyankâr durumdayım çünkü ne gerek vardı daha 19 yaşındayken bu illetin beni bulmasının? Dokuz senedir yapıştı hayatıma ve dönemlerin yaşanma sıklığı aşırı derecede arttı sanırım. Ya da ben geçmişi tam olarak hatırlamıyorum diye öyle hissediyorum. Normal zamanlarımı anımsıyorum bazen o beni gülümsetiyor.
Lise dönemim ne kadar kıskaç altında geçse de beni hayata bağlayan birçok şey vardı. O zamanın bir kokusu var sanki. O anları hatırlarken bahar kokusu geliyor burnuma. Sevmek nasıl bir duyguydu, ilk duygusal acım nasıldı, ilk buluşma heyecanım nasıldı, o telefonun çalmasını beklediğim anlar nasıldı, Gossip Girl izlerken nasıl eğlenirdik, kızlarla neler konuşur neler paylaşırdık, acılarımızın hepsi farklı olsa bile nasıl da hepimiz aynı hayal alemine ışınlanabilirdik… Hepsi aklımda. Hepsinin de kokusu bahar kokusu. Çiçek gibi kokuyor. Hepsinin sonu da hüzünlü bitti. Herkes değişik bir şekilde çıktı ve gitti. Ama anımsadığımdaki o koku hiç değişmedi.
Şimdi ise senelerdir koku almıyorum. Sanki ben gerçekten yaşamıyorum. Ruhum sanki çoktaan terk etti bu bedeni. Bende bu halimle süzülüp duruyorum. Bazen diyorum hastaneye yatman lazım artık istemiyorum deme. Ama sonra daha kötü olur muyum korkusu oluyor. Fakat böyle giderse kesinlikle yatış yapmayı düşünüyorum. Zaten 20 gün kalınıyormuş sanırım. Belki daha iyi çıkarım oradan. Çünkü gerçekten artık bu iki uçlu duygu durum bozukluğu ile bu bipolar ile savaşamıyorum. Hiçbirinize bu umutsuzluğumu yansıtmak istemem fakat gerçekten tükendim. Gerçekten artık bir düşüp bir yükselmekten hayata karşı mecalim kalmadı. Belki ailem olmasaydı çoktan gitmiştim. Ya da ben sanırım mutluluğu hak etmiyorum.
İki uçlu duygudurum bozukluğu gerçeklikle hayal arasındaki bağlantı kopukluğunun gelip gitmesi. Bozuk bir kablo gibi. Gerçekliktesin çoğu zaman ama bazen o kablo bozuluyor. Sonra birden duygudurum karmaşası yaşıyorsun. Bunun için aslında bir tedavi şekli varmış. EKT tedavisi yani elektroşok tedavisi. Benim gibi yanıt alınamayan hastalarda kullanılıyormuş. İlaç tedavisinden fazlaca iyi. Bu durumu düşünüyorum çünkü gerçekten katlanamıyorum. Ailem açıkçası pek sıcak bakmıyor fakat baya güvenilir bir tedaviymiş. Ben artık yaşamak ve o bahar kokusunu içime çekmek istiyorum. Bu iki uçlu duygudurum bozukluğu beni terk etsin istiyorum ya da en azından daha iyi bir noktaya gelsin. Bu kadar etkilemesin hayatımı bu kadar kopartmasın beni benden, hayattan, her şeyden.
Biliyorum zaten yaşadığımız koşullar çok iyi değil. Ama ben çok huzursuzum. Uyuyamıyorum, dinlenemiyorum, yiyemiyorum. Bilmiyorum sevgili okurlar bir gün size başardım demek çok istiyorum.
Bugün uzun zamandır oldukça dikkatimi çeken Rune Alfabesinden bahsetmek istiyorum fakat kendisi öyle bir illet ki her sitede farklı ya da ayrıntısı olmayan konulara değinilmeye çalışılmış. Detaylı bir bilgi vermek neredeyse internet ortamında çok zor. Kendisini güzelce anlatan bir kitap buldum fakat nadir kitapların satıldığı tüm sitelerde tükenmiş durumda ve bu durum canımı çok sıkıyor…
Rune Alfabesi Nedir?
Rune alfabesi aslında bence baya bildiğimiz kadim bir lisan. Eskiler kendilerinin anlamına sır ve gizem olarak yer veriyorlarmış. İskandinav kökenli bir dil ve İskandinav olan her şey beni aşırı cezbeder. Uzun zamandır alfabenin yeterli durumuna erişmiş olsam da alfabedeki harfleri etkinleştirme konusu büyük bir sıkıntı. O konuya da değineceğim.
Bu semboller çoğu kullanım alanında büyü olarak bilinmektedir. Saklı bir lisan olduğunu söylemek baya doğru olacak; çünkü her harfin detaylı bir anlamı var. Rune sembolleri diyebileceğimiz harfler aslında büyük bir uğraş altında etkileşimi aşırı yoğun olan harfler. Sembollerin çoğu aslında büyü kullanımı ile ilişkilendirilmektedir. Fakat ben Pagan kültürü izinden giderek bu konuya ihanet etmek istemiyorum
Rune sembolleri aslında bereket sembolleri diyebilmemiz en doğrusu olabilir. Bu da zaten paganizmin tam anlamı ile karşılığı olarak biliniyor. Rune kelimesine Almanlar ‘’fısıldamak’’ diyorlar. Bunun nedeni ise etkileşiminin aslında bir nebze ipucu niteliği taşıması. Rune sırları ile fısıldamak arasında büyük bir etkileşim bulunmakta.
Bu harflerin amacı aslında kesinlikle ritüel olarak kullanılmak. Fakat bu ritüel kısmını Paganizm yönünde ilerleyen insanlar bereket ve doğurganlık üzerine kullanıyorlar. Fakat Rune sembollerini sevmediği insanları cezalandırma şeklinde kullanan da bir toplum tarihte tabi ki de göz ardı edilemeyecek büyüklükte.
Peki bu semboller tam anlamı ile nereden geldi diyecek olursak, aslında net bir bilgi kesinlikle yok. Fakat en büyük teori, Odin’in hediye ettiği semboller olarak bilinmesi. Yani İskandinav mitolojisinde Odin’in yerinin zaten farkındayız. Odin ise bu sembolleri bilgelik ve kehanet adı altında tanrıçalardan alıp insanlara dağıtıyor. Açıkçası zaten nerden çıktığının tam olarak bilinmemesi ve işin içine mitolojinin girmesi beni en çok cezbeden tarafı.
Peki bu Rune sembollerinin anlamları neler? Kısaca bahsetmek istiyorum, sonrasında videolarla halledemeyeceğiniz sembol güçlüğünün gerçeklerinden bahsedeceğim.
ᚠ- Fehu: zenginlik demek. Para, bolluk ve şans için kullanılan en yaygın sembol.
ᚨ- Ansuz: Bilgelik, ilham ve tanrı demek yani buna Odin diyebiliriz. Odin’den yardım istemek amacı ile demek doğru olacaktır.
ᚲ- Kenaz: Yaratıcılık ve yeni başlangıçlar demek.
ᛞ-Dagaz: Uyanış ve yeni girişimler anlamına geliyor. Benim favorilerimden bir tanesi diyebilirim.
ᛖ-Ehwas: Uyumlu ilişkiler ve çabukluk demek ayrıca güveni temsil ediyor.
ᚷ-Gebo: Aşk, evlilik anlamına geliyor.
ᚺ-Hagalaz: radikal değişimlerin ve kontrol edilemeyecek olan güçlerin sembolü olarak bilinen aslında bir nebze tehlikeli bir sembol diyebilirim
ᛁ- Isa: Konsantrasyon ve durgunluk anlamına geliyor ve bu nedenle kullanılıyor.
ᛃ – Jera: Barış ve refah anlamına gelen bir sembol olarak biliniyor.
ᚴ : Kaun: Dönüşüm ve aydınlanma anlamına gelen Kaun bir diğer sevdiklerim arasında.
ᛚ- Laguz: Rüyalar ve sezgi için kullanılan bir sembol olarak benim dikkatimi çeken bir diğer sembol olarak günümüze gelmiş bulunuyor.
ᛗ – Mannaz: Arkadaşlık, sosyal ortam aynı zamanda ise hafıza ve öğrenebilme gücü için kullanılan bir sembol.
ᚾ – Nauthiz : Dayanıklılık aynı zamanda hayatta kalma demek. Bunu kendime öneriyorum.
ᛟ – Othala: Miras anlamına gelen Othala belirsiz durumlar için kullanılan bir sembol olarak günümüzde yer alıyor.
ᛈ – Perthro:Bir diğer sevdiğim sembol olan Perthro yine büyük bir dikkat gerektirecek bir sembol çünkü aşırı güçlü. Sır, gizem aynı zamanda kehanet anlamına gelen bir sembol olarak biliniyor.
ᚱ – Raidho: Seyahat anlamına geliyor.
ᛋ – Sowilo: Kendime önerdiğim bir diğer sembol ise Sowilo. Anlamı, enerji ve sağlık demek.
ᛏ – Tiwas: Zafer, adalet anlamına geliyor. Türkiye’mize öneriyorum.
ᚢ – Uruz: Cesaret ve güç anlamına geliyor.
ᚹ – Wunjo: Umut akraba ve dostluk ilişkilerinin sembolü.
ᛉ – Algiz: Kendini koruma anlamına gelen Algiz cesaret demek.
ᛇ – Eihwas:Güç ve uzun ömürlülük anlamına geliyor.
ᚦ – Thurisaz: Katarsis ve değişim demek.
ᛜ / ᛝ – Ingwas: Birlik ve uyum anlamına geliyor. Ülkemize bunu da öneriyorum.
Fehu harici hepsini fonem bir şekilde sıraladım. Fehu biraz daha aratıldığı için onu daha özel nitelendirmiş bulundum.
Bu harfler görüldüğü üzere 24 tane ve en eski Elder Futhark harfleri olarak bilinmektedir. Çünkü tahminen harfler 1. Yüzyıldan itibaren bulunmuştur.
Peki gelelim bu harfler nasıl etkileşime geçiyor?
Öncelikle Rune sembolleri, meyve ağacı dallarına oyuluyor. Etkisinin bu şekilde arttığı bilinmekte. Aynı zamanda Rune sembolleri ormanlık alanda kullanıldığı an aşırı derece enerjisini belli eden semboller. Yani genelde toprağa çizilen bir çember içerisinde (bu çember beyaz bir renkte olmalı) bu sembollerle etkileşime geçmiş olabilmek daha kolay. Ayrıca fal olarak kullanılması ise ayrı bir meşakkatli bir konu. Genelde tüm majikal uygulamalarda sessizlik büyük bir önem arz ediyor bunun nedeni ise konsantrasyonun tam olması gerektiğinden kaynaklanıyor. Ayrıca doğa ile iç içe olmadığınız bir ortamda bile çember gerekliliğinin altını çizmek istiyorum.
Bir de dileklerinizin Rune alfabesi ile yazılması en büyük enerji alabilmenizin büyük faktörü. Semboller konusundaki videoların çoğu ise etkisizdir. Bunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü kadim bir lisan olarak nitelendirdiğimiz Rune sembolleri zaten çok eski dönemlere ait ve kullanım amacı da apaçık belli. Bu nedenle doğa ortamı, sessizlik, yüksek konsantrasyon, çember durumu ya da alfabeye hakim olmak çok önemli. Elbette ki bir ritüel enerjiniz ile gerçekleşir; fakat bu normal evrene yolladığınız bir enerji değil. Sembol kullanıyorsanız bu ‘’Secret’’ kitabından öğrendiklerinizle aynı anlama gelmiyor. Ayrıca kendi sembolünüzü de hazırlayabiliyorsunuz fakat dediğim gibi hepsi uzun uğraşlar ve büyük ayrıntılar içeriyor. O nedenle de kolay bir durum değil ki iyi ki de değil.
İmkansız derece de bulunması zor olan kitabı bulduktan sonra daha ayrıntılı bir yazı yazmak istiyorum. Fakat elbette ki yazacağım yazı da ritüel meraklısı birçok insanı doyurmayacağım.
Bu konuda maalesef biraz tepkiliyim, çünkü insanlar doğanın gücünü fazlası ile hafife alıyor ve niyetler de aşırı derece de saçma. Bu kadar eski bir lisan ya da kullanım alanı belli bir lisan boş işlere asla karışmamalı bence. Sembollerin takı satan butiklerden alınması etkili olmamaktadır. Bunun da altını çizmek isterim. Kitabı bulursam umarım daha ayrıntılı bir şekilde yazımla dönüş yapmış olacağım.
Hayranı olduğum yazar Tolkien de Rune alfabesine fazlası ile ilgili olarak bilinmektedir. Zaten kendisi bir dilbilimci bu nedenle bu konuya da hiç şaşırmamak lazım. Keşke kendisinden bilgileri hüüp diye çekebilseydim lakin hayat….
Deprem çoğu insanın yüreğinde de oldu, o anı yaşayan ve yaşamayan birçok insanın kalbinde de hissedildi deprem.
Burada bu konu hakkında demagoji yapan herkesi kınamak için yazmak istiyorum. Kızılay çadırlarını satmış bulunurken, helallik istenirken, ülkeye sokulan milyonlarca mültecinin deprem anında ve deprem anında olmasa bile yaptıkları taşkınlıklar meydandayken, insanlar yardım istediği için ve gelmedi dediği için ‘’Adi’’ olurken artık lütfen kimse demagoji yapmasın. Bıktım gerçekten ülkenin siyasetinin en can alıcı noktada bile bik bik bik boş yapmasından. Bir çocuk bile kolayca empati kurabiliyorken o kadar koca koca hatta mevki sahibi olan İNSANLAR neden bu kadar saçma, neden gereksiz davranıyor asla anlamayacağım. Çünkü insan da artık mantık arayışını bıraktırdılar.
Bakın bu ülkenin başına gelen deprem elbette doğal afet. Peki ya sonrası? Peki ya sonrasında olanların bu depremin acılarını arttırmadaki büyüklüğünün farkında mıyız? Ya bir kere de bir kere de mantıklı olunsun, bir kere de insan canının önemi olsun şu ülkede. Bebekler aç kalırken, hayvanlar yardım beklerken… İnsanlar korkuyla evinden terliksiz hatta çorapsız dahi çıkmışken, günlerce arabası da enkazda yıkıma uğrayan insanlar sokakta, buz gibi havada yardım bekledi. Sonucunda ise adi oldular ya. Bu yazım sadece siyasetçilere de değil. NEDEN ÇADIRLARI SATTINIZ YA NEDEN NEDEN? Bir kere olsun niye biz ülkemizde, güzeller güzeli ülkemizde, insanca davranıp, insancıl muamele göremiyoruz?
Yurt dışına çıkan insanlar suçlu, kalanlar suçlu ya ne yapmak gerekiyor? Ne yapalım gitsek de kalsak da suçluyuz. Biz ne yapalım isteniyor? Depremi sadece 10 il yaşamadı. İnsanların depremi, açlık susuzluk, eğitim eksikliği, yaşayacak yerleri olmaması gibi ÇIĞ büyüklüğünde enkazları göğüslemek oldu ya. Buna rağmen geçmişte ya da şimdi de yaşanan tüm olaylar beni gerçekten artık gördükçe üzmek bir yana deli ediyor. 1999 depreminden sonra bile bir nebze ilerlememiş bir ülke beni sinirden deli ediyor. Birçok insan cebini beleşe doldurdu resmen o binaları inşa ederken. Bunların insanların her biri 81 ilde bulunurken insan canı hep geri plana atılıyor. Sonrasında nasıl bu bir doğal afet ben engelleyemem diyebiliyorsunuz? Elinizden geleni hiç yapmadınız ki.
Enkaz
Ya söyleyecek o kadar çok şey var ki.. Yağmacılar… Yardıma giden insanların tırları, kamyonları durduruldu ya. Amcamın başına bile geldi. İnsanlık ne biçim bir noktada. Siyaseti bile geçiyorum. Zaten siyaset keşfedildiği andan itibaren veremli. Fakat bu insanlığın içerisindeki merhamet ne zamandır yok ya? Ben aklımın erdiğinden beri merhametsizlik görmekten bıktım usandım. Sadece ülkemizde de değil tabi. Ama bu ülke de bu merhametsizliğe bu kadar pervasızca yaklaşılması da beni deli ediyor. Adalet sisteminin yok olması koyuyor insana. Onca yardım nereye gitti diye soralım, soruyoruz. E net bir cevap gelmeyecek kesin diyebilecek noktaya geldik ya. Cevap gelse bile gitmiştir cebe diye düşünüyoruz. Peki neden düşünmek durumunda bırakıldık?
Son dakika deprem haberlerine baka baka, insanların yakınlarını kaybettiğini göre göre birçok MERHAMETLİ insanın yüreğinde de deprem yaşattınız. Kumbarasındaki parayı paylaşan çocuk bile yaşattığınız depremi yaşadı. Hatta belki de yaşayacak bıraktığınız kalıntılarla.
İnsanların oradaki psikolojisini en iyi kendileri bilirler. Kim bilir neler yaşadılar, neler görmek zorunda kaldılar? Gerçekten hak etmediler. Tamam deprem doğal afet siz nerenin doğalısınız diye sorarlar adama.
Bazen son dakikamı düşünüyorum. Hayatımın son dakikasında ne gelirdi acaba aklıma diye. Şunu söylemem gerekirse hayatı asla tam anlamıyla hakkını vererek yaşamıyoruz. Bunu birçok ülke bile tam anlamıyla yapamıyorken, ben bu ülkemizde bunun yapılmasını daha zor buluyorum. Manevi ya da maddi aşırı etkilendiğimiz çok an oldu. Aşırı yorulduğumuz, kendimizi unuttuğumuz. İşin kötü yanı bu durum halen de devam ediyor. Ama son dakika gözümün önünde canlandığında sanırım düşüncelerimden biri başka bir evrende en güzel halimle gibi bir şey olurdu. Gerçekten başka bir evrende en güzel halimle doyasıya hakkını vere vere maddi manevi el uzatıp el uzatanlara sevgimi coşkuyla belli ede ede yaşamak isterdim. Yine insan olarak gelmek isterdim o yeni evrendeki dünyaya ve gerçekten saf iyilik dolu olmasa da bu kadar da nefret dolu olmasın isterdim.
Bize lise dönemimizde genelde ütopya yazdırırlardı. O zamanlar bu şekilde düşünmeyip olaya daha felsefeye yönelik bakmıştım. Yani işte benim bir dünyam var ve bu dünya da ben Sokrates gibi biriyim. Egom var. Fakat paylaştıklarım ile devletsiz halk kendi kendine yetebilen kendinin farkında olan ama aynı zamanda zevk düşkünü olmuş bir topluluk oluşturuyordu. Benim dünyamdaki dengesizlik zevkten kaynaklanıyordu. Yani ego benim dünyamda işe yarayan bir unsurdu. Bu nedenle de işlerin sarpa sarıp aksadığı nokta da müdahaleyi devlet adamları yerine felsefeciler yapıyordu. Onların ceza görevi de insanları zora ve düşünmeye zorlamaktı. Yani insanlar aklını kullanmak zorundaydı. Kullanmadığı her an her şey zevk düşkünlüğü yüzünden aksayınca birçok odası bulunan cezaevi tarzında bir yerde düşünmek durumunda bırakılıyorlardı. Her soruya cevap vermeden ve kendini fark etmeden asla çıkamıyordu işte bunun gibi değişik durumları olan bir ütopyam vardı.
Şimdi ise o hayalimdeki ütopya huzur dolu bir yer istiyor. Yemin ederim huzursuzluk çıkaran, kötülüğün alasını yapan insanlar bu ütopyada toz bulutu halinde yok oluyor. Yediği naneler ise hemen akıl ile düzeltiliyor. Sadece akıl, sadece bilimsel veya zekayı ortaya koyan her noktada huzur dolu bir ortam var. İnsanlar siyaset değil de bilim tartışıyor. Einstein’ın beynini çalıp da bilime adamak için 40 yıl dolaşmış azmi var benim ütopyamda. Kadına şiddet yok, çocuklara akla dahi getirilmeyecek ya da en ufak olmak üzere de bir kötülük asla yok. Hayvanlar ise bu ütopyanın efendisi. Bizi kendileri seçiyor. Kötüler doğuyor elbette. İşte yapacağını yaptığı an ve huzur bozduğu an pufff oluyor. İşte benim mükemmel ütopyamın sadece bir kısmı.
O son dakika da net keşke derdim. Bundan eminim. Keşke daha güzel şeyler yaşasaydım, keşke saçma sapan gençliğimizi zorlayacak her konunun yerine daha çok sanata değer verilseydi derdim, hepimiz sanatın bir izini bıraksaydık giderken. Keşke derdim, gerçekten iz bırakabilecek huzurlu bir ortam olsaydı.
Bilmiyorum o son dakika düşüncelerin akması için yeterli uzunlukta. Ama eminim ki gerçekten öldüğüm için asla üzülmezdim sadece bu dünyadan buruk gitmek çok fazla koyardı.
Öyle ya da böyle birçok zorluk atlatıp yenisini yaşıyoruz. Ciddi anlamda insani ihtiyaçlar bile aşırı derecede çok affedersiniz ama boka sarmış durumda. Bu nedenle de gerçekten aşırı kızgınım. Son dakika, son saniye fark etmez. Üzgün olacağım o an bunu biliyorum. Sebebi ise asla yaşanmaması gereken zorluklarla uğraşıp hayatı kaçırmak olacak. Birçok insanı, hayvanı mutlu görememek olacak.
Hayatın dibini sıyırmak kavramını dert yaşayarak gerçekleştiriyoruz. Dertler evet olgunlaştırır adamı. Fakat size yemin ederim ben olgunlaşa olgunlaşa 70 oldum. O nedenle gerçekten artık bir şeyin de suyu çıkmasın.
Bazen asla sevmediğim ahlaksız ve adil olmayan Poseidon’un aramızda çok fazla gezinip bu kötü özelliklerini yaydığını düşünüyorum. Kıskanç Athenalar dolaşıyor, hırslı Zeuslar geziniyor etrafta. Poseidon yüzünden güzelim Medusalar lanetlenip Gorgon oluyor. Kıskanç Athenalar dengesizliğe neden oluyorlar. Zeus’un hırsı mecburi saygıya neden oluyor. Fakat daima adaletsiz kararlar verip IQ seviyesini tek rakama indiriyor. Yemin ederim Yunan Mitolojisinde bile gözümün önüne geliyor canım ülkem.
Son dakikam işte böyle bipolarında vermiş olduğu yetkiye dayanarak uzun uzadıya daldan dala atlayarak geçerdi. Biraz da manilik etkisi diyelim tabi.
Bir yandan ilaç bir yandan düşünce silsilesinin yoğunluğu derken son dakikama şunu da eklerdim.