ÇIĞLIK

Bazen günlerin bize sormadan akıp gittiğine ve ona yetişemediğimize şahit oluruz. Güneş gökyüzünü kan rengine boyar ve gündüzün sessizce bize veda edişini izleriz. Gecenin soğuk tonları, o kan kırmızı olan rengi ele geçirir ve bir vedaya şahit oluruz. İnsanoğlu her vedanın hüzünlü olduğuna ikna olmuştur. Güneşin batması her insanda hayret uyandırır. Kimisi ise doğuşuna tanıklık edip hafızasına kazır, doğanın bize her gün yaşattığı “ben geldim ve gidiyorum” olayını. İnsanlar da gelir ve gider. Kimi zaman çığlıkların yaşandığı vedalara şahitlik ederiz, kimi zaman ise sessizce akan gözyaşlarımız karışır yüzümüzün mutsuzlukla dolu kırışıklıklarına. Her vedadan sonra bir burukluk sarar içimizi ve gidene değil kalana zordur, sessizce güneşin batışına tek başına şahit olmak… Doğanın yükselen alçalan çığlığına tanıklık ederiz ve tek başımıza izleriz. Vedalar zordur… Kimisi için can kaybı kimisi için de canından kayıplar.

Ne zaman güneşin batışına şahit olsam Edvard Much’ın, “Çığlık” eseri gelir aklıma. Doğanın renklerinden, yükselip alçalma çığlıklarından dolayı kulaklarını tıkayan o figür gözümün önünde canlanır ve doğanın bana sunduğu vedaya hayretle bakakalırım. Biz aslında her gün bir vedaya şahit oluyoruz ve her gün yeni bir sayfa açıyoruz yaşamın durmak bilmeyen zaman olgusunda. Uyanıp her tavana baktığımızda yeni umutlar ve yeni olacaklara uyanıyoruz ve hissediyoruz varoluşu.

Eğer beni okuyorsan, uyandığında yeniden doğduğunu bilmeni isterim. Bir vedanın ardından, sıfırdan başladın… Gözlerini açıp tavanı gördüğünde ya da bulunduğun yere baktığında gözlerini tekrardan kapa ve varoluşsal sancıları kenara bırakıp iyi ki doğdum de. Her gün yeni bir şans, yeni bir nefes…

İyi ki doğdun!

Yazar: Burcunuzbenim

anlatıyorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: