Ne büyük bir imparatorluk diye düşünüyorum hep. Medeniyet geliyor insanın aklına. Roma diyince mimari geliyor insanın gözü önüne. Hakkında çok kitap okudum çok belgesel izledim. Sevdiğim şeyin sevemediğim ve sevmeyeceğim bir çok özelliği ile karşılaştım. Mimarisi bir yana bugün size antik romanın bilinmeyenlerinden bahsetmek istiyorum. Dar sokakları olan, köleleri iş makinası ve ilişki için kullanan medeniyetin m’sini bile bulundurmayan romalılardan bahsetmek istiyorum. Yangınlarıyla meşhur, hayat kadınlarıyla dolu, pislikleri ile yaşayan, kız çocuklarını erken yaşta evlendiren, ensest ilişkinin normal karşılandığı o büyük roma. Hükümdarları bile edepsiz kardeşine göz dikenleri bile var. Yangınlar romayı yenilemek için çıkarılıyor. Bir ekmek yapımı bile dar sokaklardan geçemeyen öküz arabaları için felakete neden oluyordu, hem hayvan için hem taşıyıcı için. Roma da bir bekçi isen derdin bitmiyor sarhoşlarla dolu insanlarla canın pahasına ilgileniyor, hırsızlığın cirit attığı ortamlarda gecen gündüzüne karışıyor hayat sana haram oluyordu. Şanlı roma… Pislik içinde yaşıyor dışkılarını kaplarla dışarı fırlatıyor, tuvaletini yapınca herkesin kullandığı çubuklar ile kendini temizliyordu. Zeytinyağı ile yıkanıyor sonrada o zeytinyağını bir daha ki sefer için saklıyorlardı. İmparatorların hepsinin gözü dönmüş hepsi aç. Hepsi her şeye aç. Herkes hayatta kalma mücadelesin de herkes bir şeyleri yetiştirme derdinde. Medeniyet kaybolmuş bulabilene aşk olsun. İdrar ile çamaşır yıkanıyor ve bu normal karşılanıyor. Eğlence için gladyatör ve hayvanlar öldürülüyor. Herkes yarış içinde herkes yaşam mücadelesi peşinde. Köleler hem savaşta hem özel ilgi alanları için yaşamla mücadele içinde. Roma da hastalık çok, herkes hastalık için savaşıyor bakterilerle boğuşuyordu. Domuz rahmi, beyin püresi ve fare dolmasına bayılıyorlar, yatarak yiyorlar ve pisliklerini ortada bırakıyorlardı. Yangın durumu bilerek yapılıyor yenilik için her şey gözden çıkarılıyordu. Ekmek çok önemliydi onlarca ekmek yapılıyor ve ekmek garibanın umudu oluyordu. Fiyatı yükselirse isyan bayrakları çekiliyordu. En kıymetli şey mısır unuydu. Çiftlikler şehrin dışındaydı. İnsanlar en değerli mamullerini Roma’ya götürmek için engebeli yollardan geçiyor ve eziyet ile para kazanmak için öküz arabalarında can çekişiyordu ve fırıncıların kapısında bekleyen kölelerle kavgaları eksik olmuyordu. Fırıncılar elit kesimdi. Fırıncılar kıymetliydi. Bir de Mısır’dan gelen ürünlerin Roma da kıymeti çok ama çok fazlaydı. Hayat kadınları eziyetlere maruz kalıyor sürekli bekçiler ile münakaşaya giriyorlardı. Antik Roma ölümdü aslında. İmpatorlar eziyetin ta kendisini en yakınına yapıyor karnında bebeği olan karısını öldürünler bile var. O konuya ayrı değineceğim. Yani Roma da insanlar eğlence peşinde değil de eğlendirmek için eziyetin kölesiydi. İmparator eğlensin diye insanlar birbirini ezme, yaşam mücadelesi için gece gündüz çalışmaktaydı. Roma da insanlar geceden çalışmaya başlardı. Çünkü onlarda anlayış bu şekildeydi gün kavramları şu an ki olduğundan çok farklıydı. Günümüze gelmiş eserlerin güzelliği bir yana. Romalılar gaddar, eziyet peşinde ve acımasızlığın mağdurlarıydı. Daha çok şey yazmak isterim ama Romalılar ile bir gün geçirdiğim bir kitaba başladım daha sonra onun incelemesini yazacağım. Tarihi eserler ve sanatlarına hala hayranım hala çok güzel eserlerin mimarları olduğunu adım kadar iyi biliyorum. Ama o eserlerin altında yatan entrikalardan ve gözyaşlarından da haberdarım. Umarım sizinde araştırıp izleme şansınız olur. Özellikle İmparator Neron belgeselinden çok etkilenmiştim. Aşırı da sinirlenmiştim. Biraz da enteresan bilgilerden bahsetmek istedim. Arka fonda William Christie eserleride bana eşlik etti. Onu da bir araştırmanızı tavsiye ederim. Monteverdi, Rossi, Scarlatti gibi ünlü İtalyan bestecilerinin yapıtlarını seslendirmişliği var. Hatta Türkiye’de geldiği festivalde “Yaşam Boyu Başarı” ödülü aldı. Bu da benden bir dip not olsun. Umarım severek okumuşsunuzdur.
Sevgilerimle.
