Kafanın susmaması olayı. Ya da kendine daha çok zaman ayırmak istediğin zaman alıştığın durum. İkisi de gayet makul sebepler. Kafan susmayınca onu susturana kadar uyuyamıyor insan. Kendince rahatlatıcı sözler sarfettiğin o an saat geçtikçe geçiyor. Kafa da zaten inatçı, bir türlü susmak bilmiyor. O sustuktan sonra hala niyetin varsa sabahın ilk ışıklarını görmeden uyumuş oluyorsun. Ama bazen de o ilk ışıkların odana süzülmesini görmek istiyorsun. Arkada çalan slow bir parça ve seni alıp götüren o ilk süzülen ışıklar. Adeta sanat eseri, adeta yaşama merhaba ben hala uyumadım diye bakan sanat eseri gözler. Yorgun ve bayık ben bir savaş verdim tüm gece diye cümleler kuran o sözler. Beni sabahın ilk ışıkları nedense çok rahatlatır. O kadar seviyorum ki o anı sessizlik ve doğanın sana olan gösterisi. Keşke, bazen o an da kalabilsem diye düşündüğüm çok an oldu. Şiirler yazdırır insana. Ama benim şiirlerle aram pek iyi değil. O nedenle yazmayı kendimi anlatmayı bir şekilde gerçekleştiririm o an. Uzun zamandır yazıyorum. Günlük yazmakta buna dahil bence. İlk günlüğümü ikinci sınıfta tutmaya başlamıştım hala da yazarım 17 yıl dile kolay. Yazdıkça eskilere bakarım. Neler değişmiş, neleri başarabilmişim diye. Eksilenlere bakarım ya da kazandıklarımı görünce duygulanırım. Sizi bilmem ama beni ayrılıklardan ya da onun gibi benzer olaylardan çok başarılar duygulandırıyor. İnsanların sevinçleri duygulandırıyor beni. Kendileriyle gurur duydukları o an, bende sanki onları tanırcasına sanki o anları yaşamışım gibi duygulanıyorum. Mesela en etkilendiğim filmlerden biri “Akıl Oyunları” sonunda hüngür hüngür ağlamıştım. Bak ne diyordum konu nereye geldi. Evet uykusuzluk. Çok kazandığımı gördüm uykusuz kaldığım anlarda. O nedenle başarılara geldi konu sanırım. Kendime çok fırsat verdim. Kendimle olan savaşları kazandım. O nedenle uykusuzluğum boş bir uykusuzluk olmadı benim için. Doldurdum içini, koydum sabah penceremden süzerek içeri giren kitaplığıma. Arada bakar duygulanırım diye.
Bir de kasıtlı uykusuzluk var. Çalışınca insan kendine zamanı kalmıyor gibi hissediyor. O nedenle işten çıktığımda ölü gibi olsam da özgürlük dank edince kafama kahveler içesim geliyor, karnım acıkıyor. Gezmek, hava almak, deniz kenarında bir sigara yakmak istiyorum. O nedenle kendime zaman ayırdığım için hiç küsmedim uykusuzluğa. Çünkü beni özgür kıldı. Geç saatlere kadar kendimi şen edecek şeyler aradım. Çünkü zaten tüm gün işin esirisin. Tüm gün başkalarının egosuna göz yummaya gayret gösteriyorsun. Yine de hep güldüm. Günün sonunda beni bekleyen özgürlüğümü bildiğim için. Şimdi uykum hiç yokken aklıma geldi uykusuzluk. Nevresimler de yeni yıkandı misler gibi kokuyor. Sanırım huzurlu bir sabahlama yaşayacağım. Baktım, aklıma geldi sizinde uykusuzluklarınıza bir arkadaş olayım dedim.
Uykusuzluk, senden tat aldığım için minnettarım sana. Dolu tarafından görebildiğim için seviyorum gözlerimi. Yemyeşil bakabilmek büyütüyor insanı. Şimdi “in a bar” çalacak arka fonumda ve yüksek ihtimal kitabıma kaldığım yerden ortak olmaya devam edeceğim.
Geceleriniz şen olsun. Umarım dolu tarafından bakabileceğiniz bir gece olur.
Bu yazıya Giulio Monteverde- Angel Of The Nigh adlı eseri bırakmak şart oldu.
Sevgilerimle.
