Bazen düşünüyorum, gerçi ben her zaman düşünüyorum. Susmuyor kafamın içi. Sessiz olursa korkuyorum, hayırdır bir şey mi oluyor şu an diye. Her neyse işte bazen düşünüyorum hayatın zor olmasına ne gerek var? Aslında çok kolay bir algoritması yok mu? Belli değil mi bu evren düzenine neden geldik biz vs. Neyin saçma dünyasında bu dert tasa? Neden hayatımıza giren insanları bu kadar çok düşünüyoruz mesela? Bu insanlara yüklediğimiz bu anlamlar fazla aşırı değil mi?
Ne gerek var değil mi saçma sapan dünyanın saçma sapan insanlarına anlamlar yükle yükle düşünüyoruz vs. Saçma sapan dünya düzeninde ezel ile kaderi karıştırıyor insanlar. Cahil onca insan gelip geçiyor. Bilgili cahiller bile var arasında. Bu insanlar hiç bakmamış ki neye zarar verdik diye? Paganizm din değil diye hoşuma gidiyor. Ne gerek var tarikatlaşmanıza? Duygu katilleri, din katilleri, katil dolu bu aptal dünya. Diyorum ya daha sorgulamanın ötesine geçememiş tonca insan ben artık oldum diyor. Kimse hiç bir şey olamıyor.
Doğayla iç içe olduğum her an kendime şunu söylerim. Keşke bir evim olsa ormanın içinde. Düşünsem, uzansam pencerenin önündeki koltuğa. Baksam ağaçlara, çeksem kokusunu içime. Dangalaklar ordusunun olmadığı sessizlik, sadece güzel meltemle oluşan ağaç hışırtıları… İki ayaklı odunların çenesinden bin kat daha iyi yemin ederim.
O evin içinde kirke misali yaşar ve derdim ki burası herkesin cezası olabilecek kadar sessiz. Oysaki bana karnaval yeri.
Bu dünyanın bir yerinde yaşayacak olsam iskandinav ülkelerinin birinde dünyaya gelmek isterdim. İzlediğiniz saçma ritüel filmleri vs. bir yana şaman, pagan kültürünün tek bir harfini bilmeyen yapımcılara, her boku bildiğini sanan insanlara inat en dibine yola çıkardım. Türkiye’den bunu yapmak aşırı zor. Ama bir gün daha iyisi olacak biliyorum. Beyninizi bir şeye çok yorarsanız ve tüm işiniz o olursa o konuda uzmanlaşırsınız ama en iyisi olamazsınız. En iyisi olduğunu sanan herkese aşırı gülmeye devam edeceğim.
Saçma dünyanın düzeninde bile en dibe gitmek istememi seviyorum. En dip, en baş, ilk önce… Hepsine doğru gitmek hatta bunu düşünmek bile bana aşırı heyecan veriyor. Türkiye’nin mayın tarlasında bir adam sevmekten daha mantıklı. Çünkü o mayınlar bu saçma dünyanın düzenini algılamadığım anda patladı yüzümde. Şimdi bakıyorum da hiç bir insana fazla anlam yüklenmemeli. İnsanlar anlam hak edecek kadar önemli değil. Seneler geçtikçe önemi sönen insanlara sonsuzluk algısını yüklersen ebeni tersten görmek bir saniye haberin olsun.
Bu nedenle mayın tarlasında bir adam severseniz aklınızda bulunsun en boş insan sizsiniz. Şu dünya da sevilecek o kadar mevzu var ki iki ayaklı, narsist bir dangalağı sevmek, aptalım ben demenin en kısa yolu. Hah bu yolculuğunuzda sevilecek mevzulara giderken yanınızda olmak isteyen birileri olur ve gel beraber gidelim derse orası ayrı. Fakat bunu genelde korkak olmayanlar yapıyor. Korkak olan kitle genelde ya bencil, ya adımları minik ya da yoruyor. Yorduktan sonra da diyor ki özür dilerim artık hata yapmayacağım. Evet haklısın… Ya yapacağın kadar yapmışsın, yormuşsun daha neyin tatavası ki bu. El birliği ile seksen defa yorulursanız hasta olursunuz. Mesela ben el birliği ile mükemmel yoruldum. Yok ona saygı duy, yok buna tamam değişecek de, yok onu bekle, yok o tercihlerini belirleyemesin, en sonunda adım atamayacak kadar yoruldum. Şimdi biri çok hoşsun üzülmene şaşırıyorum falan deyince acaba nerden sokacak zehri bu salak diye bakıyorum. İnsanlarla mesafe o benimle yolculuğa çıkmaya karar verene kadar devam edecek. Ya ben paramız yok denildiğinde ne gerek var ikimiz varız hallederiz demiş insanım. Bu ütopik bir durum değil bu arada. İki kişi bir arada olunca daha hızlı oluyorsunuz. Ama iki ayaklı dangalakların genel problemi aptal olmaları. Paramız yokmuş benim de çok sikimdeydi?
Her neyse mayın tarlasında bir adam sevmeyin. Benden size en büyük bir tavsiye. Bu tarlada size eşlik edecek ve beraber adımlar atacağınız adamı seçin. Gerisi faso fiso.

👍👌