Büyü sanatı

Bu konuya öncelikle 7 ile başlamak istiyorum. 7, bu konunun en önemli taşı bizim için. Ortaçağ da önemi çok büyüktü çünkü, hala da izleri devam ediyor.

Tanrı dünyayı yedi günde yaratmıştır. Yedi tane gezegen vardır. Hafta da yedi gün vardır, cehenneme yedi kattan geçerek inilir. Katolik kilisesinin yedi sırrı vardır.

Tüm büyü uygulamaları da yedi sanat dalına ayrılır.

NİGROMANTİA YA DA KARA BÜYÜ SANATI

GEOMANTİA

HYDTOMANTİA

AEROMANTİA

PYROMANTİA

CHİTOMANTİA

SPATULAMANTİA

Geomantia yer, hydromantia su, aeromantia hava, pyromantia ateş aracılığı ile geleceği okuma sanatıdır. Buna kehanetler de dahildir.

Geomantia ile gelecekte yaşanacak olayların önceden bilinmesi, geçmiş hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Yıldızlara bakarak yorum yapmakta geomantia ya dahildir.

Kilise tarafından yasaklanmış sanatlar içerisinde bulunan hydromantia, suya kurşun dökülmesi, su kaynaklarına danışılması, metal paraların suya atılması gibi çeşitlilikleri içerir. Büyücülerin kurşunu suya atıp oluşan şekile göre yorum yapması da buna dahildir. Kurşun, işlenmesinin kolay olması nedeniyle, antikçağdan itibaren insanlar tarafından amulet olarak taşınmıştır. Cermen halkı da buna dahildir.

Aeromantia sanatı ise havada hareket eden ve yaşayan her şeyi kapsar. Kuş tüyünden yapılan büyüler, suni aksırık yoluyla şeytan çıkarma ritüelleri, kuyrukluyıldızların ve meteorların konumlarının yorumlanması vs aeromantianın alanına girer. Hıristiyanlar için sabah hangi hayvanla karşılaştıkları bile o dönemde çok önemlidir. Bu konu da tabi ki aeromantianın alanına girer.

Pyromantia, ateş aracılığı ile geleceği okuma, büyü yapma sanatıdır. Sihirli kelimelerin kullanımı, cam kürelere bakma, alevin ve dumanın yorumlanması, pyromantianın alanına girmektedir. Ateş o zamanlar şeytan ile ilişkilendirilmektedir. Yapılan büyülerde de şeytandan yardım alındığına inanılır. Şeytana hizmet eden sanat olarak bilinir.

Nekromantia ise ölüler aracılığı ile gelecek hakkında bilgi edinme sanatıdır. İşin ruhani kısmını kapsar.

Kavram kargaşasından kurtulmak istersek, ampirik sonuçlardan yola çıkarak bir gruplandırma yapılması durumunda iki büyü ortaya çıkar. Biri ak büyü, diğeri ise kara büyü.

İnanışa göre kara büyü, meleklerin yardımıyla yapılan ak büyünün karşısında yer alır.

Geçmişten günümüze gelen din ve büyü ilişkisi silsilesi ne kadar bir çok sanata ayrılmış olsa da, ak ve kara büyü olmak üzere hala da günümüzde yer almaktadır.

Büyü sanatları hakkında kısa bir özet yazmak istedim umarım keyifle okumuşsunuzdurrr.

Sevgilerimle.

GUERNİCA

Guernica, İspanya’da bir kasabadır. Franco, Nazi ve İtalyan kuvvetlerinin yeni uçaklarını test etmesi için Guernica üzerinde bombardıman başlatmıştır. Ne kadar acı değil mi bir katliama yol göstermek. Kasaba on üç gün boyunca bombalanmıştır ve binlerce insan hayata gözlerini kapamak zorunda kalmıştır. Paris’te yaşayan Picasso bu haberi almıştır. Memleketinde meydana gelen bu olaya kayıtsız kalamamıştır. Picasso’ya […]

GUERNİCA

Melankoli

Çoğu kez içerisinden asla çıkamadığımız debelenip durduğumuz ve hapsolduğumuz bir durumdur melankoli… Her şey anlamsız gelir, sanki hayatın bir anlamı yokmuş gibi hissederiz. Bu duruma gelirken elbette bizi etkileyen şeyler olmuştur. Ama bazen de bir nedeni yokken melankolik bir durum da oluruz. Sebepsiz yere de kendimizi karanlıkta hissederiz ve aklımıza gelen her şey, kulağımıza olmayacak, yapmayacaksın diye fısıldar. Bu durum çok canımızı sıksada işin içinden çıkamayız. Hatta insanlar yavaş yavaş uzaklaşmaya başlayabilir bizden. Melakoli damarlarımızdan kalp atışlarımıza doğru yol alır. Dur diyebilmek yine bizim elimizdedir. Belki psikolojik destek alabiliriz ya da hayatımızı değiştirmek için bir neden olarak görebiliriz bu durumu. Bazen melankoli bizi sardığında ondan kurtulmamız gerekir. Zehirli sarmaşıklarla bizi saran melankolinin köküne inip onu zehirlememiz gerekir. Hiç soruyor musunuz kendinize, ben neden hep mutsuzum ya da neden hayattan zevk alamıyorum diye? Ben sormuştum. Önce melankolik durumumu keşfettim ve sonra köküne doğru bir yolculuğa çıktım. Madem beni sarıp sarmalamıştı, beni bu kadar saran şeyi de tanımam gerekiyordu. Bir kağıt aldım elime beni mutsuz eden şeyleri yazdım. Sonra nelerden mutlu olurum diye bir başlık daha açtım kağıdıma. Sahi soruyor musunuz kendinize nelerden zevk alıyorum diye? Sonra beni mutlu eden şeyleri hatırlamaya çalıştım. Hatırladıkça daha çok neler beni mutlu eder diye düşündüm ve hayallerimi ekledim kağıdıma. Küçük şeyler bile bizi mutlu edebilir. Biz kendimizi mutlu edebiliriz. Sabah kalktığımızda, neden yine uyandım ben diyebiliyoruz. Ama ben uzun zamandır hiç bir şey demeden camdan gökyüzüne bakıyorum. Gökyüzü umut vadediyor. Gökyüzü karşılıksız bize masmavi parlıyor. Diyelim ki yağmurlu bir gün o zaman da kahve yapıyorum ve yağmura dalıyor gözlerim. Hatta yağmurlu bir günde kendime daha çok zaman ayırabiliyorum. Kendinize sorsanıza bir, ne kadar kendime zaman ayırıyorum diye? Bazen o kadar günlük koşuşturmacalara dalıyoruz ki kendimizi unutuyoruz. Çalıştığım günlerde az uykuyla yetinmeyi biliyordum. Sırf kendime daha çok zaman tanımak için. Daha çok kendimi bulabileyim diye. Bazen dur demeniz gerekir. Hayata bir dur deyip hayata sıra bende diye haykırmanız gerekir. Melankoliden uzaklaşmak için güzel hayalleri resmettim gözümün önüne. Gidebileceğim yerleri boyadım göz kapaklarıma. Dinlediğim müziklerin tınısını değiştirdim. Metalden, klasik müziğe bıraktım kendimi her ikisinde de denizi karşıma aldım. Koskoca sonsuz mavilik… Neden bende böyle masmavi olmayayım diye düşündüm. Sonra huzurlu bir mavi olmak için iç huzurumu oluşturdum. Çünkü yaşadıkça hiç bir şey için geç değildir. Maviliğin üzerine kırmızılar serpiştirdim. Sevebilmek için şans tanıdım kendime. Hayatın bizim için olduğunu hatırladım. Benim için olan kısımları aramaya karar verdim. Melankoliye ne oldu mu peki? O da benimle geldi kimi zaman onu da götürdüm deniz kenarına. Kimi zaman da sayfalara döktüm satır satır işledim. Bana bir çok şeyi hatırlattığı için teşekkür ettim hep. Son seferimde, son satırımda, son şarkımda.

Ne zaman karamsar olsam aklıma Edvard Munch’ın, “Melankoli” tablosu gelir. Denizi bile görmeyen düşünceli bir figür çıkar karşımıza. Figür karanlıktır ama gökyüzü ve deniz parlaktır. O nedenle o figür yerinede defalarca baktım, gökyüzüne ve denize…

Hala hayattayken sende sarıl kendine. Kucakla kendini, tüm hatalarını, yanlışlarını ve doğrularını hatta teşekkür et her şeye…

Sevgilerimle.

EVREN

Bazen uyanırız ve motivasyonla dolu oluruz. Her şeyi kabul edip, yolumuza odaklanırız. Hatta kötü bir şey olduğunda bile akışına bırakırız. Böyle zamanlar sanki hiç bir şey bizi yıkamayacak gibidir. Aslında sürekli böyle olmak bizim elimizde. Fakat insanlarla dolu dünyada hüzünlü kovalamacalara maruz kalıyoruz. Kimimiz zorbalıklarla karşılaşıyor, kimimiz sözlü tacize maruz kalıyor, kimimiz iş yerinde mobing […]

EVREN

Güneşin ihaneti

Sanırım gecelere hapsoluyoruz… Gündüzün verdiği bir yaşam koşuşturmacası sadece beynimizi oyalıyor. Bazen gece yatağa girmek istemiyorken bazen de gece olsa da kendimi dinleyeyim istiyorum. Fakat bazı geceler beynim susmak bilmiyor. Herkesi susturabilirsiniz ama, “o ne olacak peki ya bu ne olacak” diyen beyninizi susturmak çok da kolay değil. O nedenle bazı geceler zindan olabiliyor sözü […]

Güneşin ihaneti

ÇIĞLIK

Bazen günlerin bize sormadan akıp gittiğine ve ona yetişemediğimize şahit oluruz. Güneş gökyüzünü kan rengine boyar ve gündüzün sessizce bize veda edişini izleriz. Gecenin soğuk tonları, o kan kırmızı olan rengi ele geçirir ve bir vedaya şahit oluruz. İnsanoğlu her vedanın hüzünlü olduğuna ikna olmuştur. Güneşin batması her insanda hayret uyandırır. Kimisi ise doğuşuna tanıklık […]

ÇIĞLIK